Güncel İçtihatlar

Simple Handdrawn Straight Line

Hayata Kast, Pek Kötü Muamele veya Onur Kırıcı Davranış Sebebiyle Boşanma

Boşanma, evlilik birliğini sona erdiren hallerden biridir. Kanun koyucu aile birliğinin korunmasını önemsediği için boşanmayı bazı sebeplerin varlığına ve hakim kararına bağlamıştır. 4721 sayılı Türk Medeni Kanunu’nun (TMK) 161-166 maddeleri arasında boşanma sebepleri düzenlenmektedir. Hayata kast, pek kötü muamele ve onur kırıcı davranış TMK 162’de düzenlenmektedir. Biz bu incelememizde hayata kast, pek kötü muamele ve onur kırıcı davranış sebebiyle boşanmanın şartlarını, dava açma süresini, affı ve de sonuçlarını açıklamaya çalışacağız.

Açıklamalarımıza geçmeden bir uyarı yapmak isteriz. Buradaki bilgiler genel okuyucunun daha çok fikir edinmesi ve uzmanının bilhassa avukat meslektaşlarımızın dava dilekçelerinde yararlanabilmeleri için doktrin ve en güncel içtihatlar taranarak hazırlanmıştır. Genel okuyucunun buradaki bilgilerden hareketle kendi başına dava sürecini yürütmeye kalkışmaması önerilir. Hukuk maddi ve usul kurallarının bütününden oluşur. Buna hakimiyet ciddi bir birikim ister. Burada okuduklarınızdan hareketle hayata kast, pek kötü muamele veya onur kırıcı davranış nedeniyle boşanma kararı almanız durumunda yaşadığınız şehirde güvendiğiniz bir aile hukuku uzmanı meslektaşa başvurmanız sürecin sağlıklı yürütülmesini sağlayacaktır. Hak kayıplarının oluşmaması için bu uyarının dikkate alınması önerilir. Daha fazla sözü uzatmadan incelememize başlayalım.

Genel Bakış

TMK 162’ye göre "Eşlerden her biri diğeri tarafından hayatına kastedilmesi veya kendisine pek kötü davranılması ya da ağır derecede onur kırıcı bir davranışta bulunulması sebebiyle boşanma davası açabilir.

Davaya hakkı olan eşin boşanma sebebini öğrenmesinden başlayarak altı ay ve herhâlde bu sebebin doğumunun üzerinden beş yıl geçmekle dava hakkı düşer.

Affeden tarafın dava hakkı yoktur.”

TMK m. 162’de düzenlenen bu boşanma sebebi Bilge ÖZTAN’a göre iki ayrı boşanma sebebinin tek madde de düzenlenmesinden oluşmaktadır. Birincisi hayata kast, ikincisi ise pek kötü muamele veya onur kırıcı davranıştır (bkz: Öztan, Aile Hukuku, 4. Baskı). Turgut AKINTÜRK ise pek kötü muamele ile onur kırıcı davranışı da ayrı ayrı ele alınabileceğinden hareketle üç boşanma sebebi olduğunun söylenebileceğini ifade etmektedir (Turgut AKINTÜRK&Derya ATEŞ, Türk Medeni Hukuku C. 2 “Aile Hukuku, 21. Baskı). Pek kötü muamele ve onur kırıcı davranışın başkaca fiiller olması nedeniyle üç boşanma sebebinin TMK m.162’de düzenlendiğini kabul etmek daha doğru olacaktır kanaatimizce.

Burada yapılacak incelemenin TMK m.162’de yer alan boşanma sebeplerinin üçü açısından da olduğunu vurgulayalım. Öncelikle her üç boşanma sebebi açısından da ortak hükümler incelenecektir. Böylelikle daha derli toplu bir inceleme yapılma imkanı elde edilecektir. Ardından da TMK m.162’deki boşanma sebeplerinin birbirinden farkları da karşılaştırmalı şekilde inceleneceği için okunmasını/anlaşılmasını kolaylaştıracaktır.

Özel, Mutlak ve Kusura Dayalı Bir Boşanma Sebebidir

Hayata kast, pek kötü muamele veya onur kırıcı davranış özel bir boşanma sebebidir. Kanun koyucu bu fiilleri bir boşanma sebebi olarak ayrıca düzenlemiştir. Zira insanlar arasında çıkacak uyuşmazlıkların çeşitliliği düşünüldüğünde hayata kast, pek kötü muamele ve onur kırıcı davranışın hasseden düzenlenmesi sonuçlar da düşünüldüğünde hukuken önemlidir.

Hayata kast, pek kötü muamele veya onur kırıcı davranış mutlak bir boşanma sebebidir. Vakıaların ispatı yeterli olup boşanmaya karar verilebilmesi için evlilik birliğinin çekilmez hâle gelip gelmediği şartı aranmayacaktır.

Davalı eşin kusurlu, kasten hareket etmiş olması gerekir. Bu hususta ayrıca ve önemle belirtmemiz gerekir ki tüm özel boşanma sebeplerinde olduğu gibi hayata kast, pek kötü muamele veya onur kırıcı davranış ta da evlilik birliğinin sarsılması sebebiyle açılan boşanma davalarında olduğu gibi davacının kusurlu davranışlarının dikkate alınması suretiyle kusur kıyaslaması yapılamaz. Boşanma sebebinin varlığı ispatlanmışsa davalı eş tam kusurlu kabul edilir.

Hayata Kast, Pek Kötü Muamele ile

Onur Kırıcı Davranışın Hususiyetleri ve Arasındaki Farklar

Hayata kasttan bahsedebilmek için öldürme amacıyla eşe yönelen kasti bir davranışın olması gerekir. Dolayısıyla ihmal ile gerçekleşen ölüm bu kapsamda değerlendirilemez. Ancak burada icrai bir fiilin şart olmadığını; eşe yönelmiş öldürme amaçlı kasti bir davranışın gerekli olduğunu vurgulayalım. Zira eşin ölmemesi için bir harekette bulunmayan eşin öldürme amacıyla hareketsiz kalması durumunda hayata kast ettiğinden bahsedebiliriz.

Hayata kastı gerçekleştiren eşin kusurlu olması gerekir. Dolayısıyla TMK m.162’nin gündeme gelebilmesi için fiili gerçekleştiren eşin ayırt etme gücüne sahip olması bir zorunluluktur. Ayırt etme gücüne sahip olmayan akıl hastası eşin gerçekleştirdiği hayata kast eden fiilin varlığı durumunda TMK m.162 değil akıl hastalığı sebebiyle boşanmanın düzenlendiği TMK m.165 gündeme gelecektir. Mustafa Dural, ayırt etme gücünün alkol vs. bir sebeple ve bile isteye ortadan kaldırılması durumunda yine TMK m.162’nin gündeme geleceğini söylemektedir (bkz: Dural, Türk Özel Hukuku 3. Cilt-Aile Hukuku, 9. Baskı).

Pek kötü muamele ve onur kırıcı davranışın gayet beliğ tanımına ise Hukuk Genel Kurulu’nun 2017-2-2420 esas 2019-750 Karar 20.06.2019 tarihli kararında yer verilmektedir.


"Pek kötü davranış"; eşlerden birinin diğerine uyguladığı, vücut bütünlüğünü, bedensel veya ruhsal sağlığını bozucu ya da tehlikeye düşürücü davranışlardır. Dövme ve fiziksel şiddet uygulama, evden kovma, aç bırakma, anormal cinsel ilişkiye zorlama gibi davranışlar pek kötü davranışa örnek olarak gösterilebilir. İşlenen fiilin devamlılık arzetmesi zorunlu olmamakla birlikte pek kötü davranış eyleminin zülüm ve işkence boyutunda olması gerekmektedir (Gençcan, s.184).

Eski Medeni Kanunu'nda yer almayan ancak 4721 sayılı Türk Medeni Kanununda düzenlenen "onur kırıcı davranış" ise, eşlerden birinin diğerine hakaret etmek, onu küçük düşürmek amacıyla yaptığı saldırıdır.”


Onur kırıcı davranışa örnek olarak ise eşlerden birinin diğerini zani olmakla itham etmesi, diğer eşin işyerinde veya adliye gibi umuma açık yerlerde hakaret edilmesi, resmi makamlara yöneltilmiş haksız yüz kızartıcı suç ithamı söylenebilir.

Bilge ÖZTAN’a göre Pek kötü davranış maddi nitelikte iken onur kırıcı muamele ise manevi nitelikte bir davranıştır. Buradan hareketle hayata kast sebebinin de maddi nitelikte bir davranış olduğunu söyleyebiliriz. Zira tehdit gibi manevi nitelikteki davranışlar hayata kast olarak nitelendirilmemektedir. Eşin hayatına kusurlu bir davranışla yönelmiş öldürme veya intihara teşvik yahut yardım fiillerinden birinin varlığı gereklidir.

Her Hakaret Her Şiddet TMK m.162 Kapsamında Mıdır?

Eşlerin birbirlerine yönelen şiddet veya hakaretlerinin hangilerinin TMK m.162 kapsamında değerlendirileceği de ayrıca bir tartışma konusudur. Zira TMK m.162’nin mutlak bir boşanma sebebi olması, kendisine bağlanan sonuçlar düşünüldüğünde günlük hayatın içerisinde elbette arzu edilmeyen ve fakat eşlerin birbirine yönelttiği her hakaret veya fiziksel müdahalenin TMK m.162 kapsamına alınması hukuken başkaca bir karmaşa doğuracaktır. Önemine ithafen aşağıya alıntıladığımız Yargıtay’ın güncel içtihatlarında da kabul edildiği üzere bir fiilin pek kötü muamele yahut onur kırıcı davranış olarak nitelendirilmesi için ağır nitelikte olması gerekir. Örneğin bir kez gerçekleşen basit tıbbi müdahale ile giderilebilecek nitelikteki fiziksel müdahale bu madde kapsamına girmeyecektir. Elbette ki somut olayın özelliklerine dair söylenecekleri ve her halükarda TMK m.166’da düzenlenen genel boşanma sebebinin saklı olduğunu da ifade edelim.


“Tüm dosya kapsamı ve toplanan delillerden; mahkemece davacı-karşı davalı erkeğe yüklenen kusurlu davranışlar yanında, davalı-karşı davacı kadının da birden fazla kez başkaları yanında ve ayrıca mesaj atmak suretiyle, eşine sen erkek misin, sen aynaya bakmıyor musun, kendini görmüyor musun, kuş beyinli, salak ve gerizekalı tarzı hakaretlerde bulunduğu ancak boşanmaya sebebiyet veren olaylarda yine de davacı-karşı davalı erkeğin davalı-karşı davacı kadına nazaran daha fazla kusurlu olduğu anlaşılmaktadır. Gerçekleşen bu durum karşısında, dosya kapsamına yansıyan hakaret ve aşağılamaların sıklığı ile içerikleri ve ağırlığı dikkate alındığında davalı-karşı davacı kadının, davacı-karşı davalı erkeğe onur kırıcı davranışta bulunduğu görülmekle, davacı-karşı davalı erkeğin de boşanma davasının (TMK m. 162) kabulü zorunlu hale gelmiştir.” (Yargıtay 2. HD 2018/196 esas 2019/929 karar 12.02.2019 karar tarihli)

“Türk Medeni Kanunu'nun 162. maddesine dayalı boşanma davasına yönelik temyiz itirazlarının incelenmesine gelince;

Türk Medeni Kanunu'nun 162. maddesi gereğince pek kötü veya onur kırıcı davranış sebebiyle boşanmaya karar verilebilmesi için, her türlü kötü veya onur kırıcı davranış değil, ağır derecede pek kötü veya onur kırıcı davranışın gerçekleşmesi gerekir. Yapılan soruşturma ve toplanan delillerden, davalı erkeğin eşine hakaret ettiği anlaşılmaktadır. Bu duruma göre davalı erkeğin gerçekleşen kusurlu davranışı pek kötü ve onur kırıcı davranış olarak kabule yeterli değildir. Davacı kadının açtığı davada Türk Medeni Kanunu'nun 162. maddesi koşulları oluşmadığı halde, kadının Türk Medeni Kanunu'nun 162. maddesine dayalı boşanma davasının reddine karar verilmesi gerekirken, kabulü doğru görülmemiş, bozmayı gerektirmiştir.” (T.C. Yargıtay 2.HUKUK DAİRESİ Esas:2018-115 Karar:2018-12635 Karar Tarihi:07.11.2018)

Af Anlamına Gelen/Gelmeyen Hareketler

TMK m.162/3 “Affeden tarafın dava hakkı yoktur.” demektedir. Af iradesi şekle tabi değildir. Ancak affın hayata kast, pek kötü muamele veya onur kırıcı davranış teşkil eden eylemin gerçekleşmesinden sonra ortaya konması gerekmektedir. Eşlerden birinin kendisine yönelecek bu eylemlere karşı peşinen rıza göstermesi mümkün değildir. Affetmek istemeyen eşin aşağıdaki Yargıtay kararında da ifade edildiği üzere af anlamına gelecek hareketinden sonra bu nedenle boşanma talebi reddedilecektir.


“…eşine karşı ilgisiz davrandığı, birlik görevlerini yerine getirmediği ve ''sen ne işe yararsın diyerek'' eşini aşağıladığı anlaşılmaktadır. Davalı erkeğe kusur olarak yüklenen eşine yönelik fiziksel şiddet fiilinin 2012 yılı Mayıs ayında gerçekleştiği ve sonrasında evlilik birliğinin uzunca bir süre daha devam ettiği anlaşılmakta olup, kadının bu olayı affettiği, en azından hoşgörü ile karşıladığı kabul edilmelidir. Affedilen veya hoşgörü ile karşılanan olaylar taraflara kusur olarak yüklenemez. Bu duruma göre davalı erkeğin gerçekleşen kusurlu davranışları pek kötü ve onur kırıcı davranış olarak kabule yeterli değildir. Davacı kadının açtığı davada Türk Medeni Kanununun 162. maddesi koşulları oluşmadığı halde, kadının Türk Medeni Kanununun 162. maddesine dayalı boşanma davasının reddine karar verilmesi gerekirken, kabulü doğru görülmemiştir.”( T.C. Yargıtay 2.HUKUK DAİRESİ Esas:2015-14215 Karar:2016-4389 Karar Tarihi:07.03.2016)


Gerçekleştirilen fiilin bir ceza davasının konusunu teşkil etmesi durumunda soruşturma veya kovuşturma aşamasında şikayetten vazgeçilmesinin boşanma davasına etkisinin ne olacağı da bir tartışma konusudur. şikayetten vazgeçilmesi af anlamına gelmeyip boşanma davasından vazgeçildiği anlamına da gelmez. (Yargıtay 2.HUKUK DAİRESİ Esas:2005-719 Karar:2005-2799 Karar Tarihi:24.02.2005) Zira diğer eşin bir ceza yaptırımına maruz kalınmamasının istenmesi ile boşanma iradesi birbirinden tamamen farklıdır.


Hak Düşürücü Süre

TMK m.162/2 uyarınca “Davaya hakkı olan eşin boşanma sebebini öğrenmesinden başlayarak altı ay ve herhâlde bu sebebin doğumunun üzerinden beş yıl geçmekle dava hakkı düşer.” Dolayısıyla bu süreler içerisinde mahkemeler nezdinde ileri sürülmeyen boşanma iradesinin hukuki bir sonucu olmayacaktır. Ancak TMK m.166 uyarınca dava açılmasında bir engel yoktur. Ancak TMK m.162 maddi koşullarının olmasına rağmen hak düşürücü sürenin geçirilmesi sebebiyle boşanma sebebi olarak TMK m.166’ya başvurulmasında davacı daha dezavantajlıdır. Bir sonraki başlıktaki açıklamalara bakıldığında TMK m.162 kapsamına giren boşanma sebeplerinin hak düşürücü süreler içerisinde ortaya konmasının önemi daha iyi anlaşılacaktır.

Maddi/Velayete Dair Sonuçları

TMK m. 174’ün birinci fıkrasında “Boşanmaya sebep olan olaylar yüzünden kişilik hakkı saldırıya uğrayan taraf kusurlu olan diğer taraftan manevî tazminat olarak uygun miktarda bir para ödenmesini isteyebilir.” şeklinde maddi tazminat istemi düzenlenmiştir. Yine aynı maddenin ikinci fıkrasında “Mevcut veya beklenen menfaatleri boşanma yüzünden zedelenen kusursuz veya daha az kusurlu taraf, kusurlu taraftan uygun bir maddî tazminat isteyebilir.” denilerek manevi tazminat da madde kapsamına alınmıştır.

TMK m.175 uyarınca “boşanma yüzünden yoksulluğa düşecek taraf, kusuru daha ağır olmamak koşuluyla geçimi için diğer taraftan malî gücü oranında süresiz olarak nafaka isteyebilir.” Ayrıca şartları oluşmuşsa dava süresince geçerli olmak üzere davacı eş ve çocuk lehine tedbir nafakasına da hükmedilebilir.

Davalı kusurlu eş lehine maddi veya manevi tazminata, yoksulluk nafakasına hükmedilemez. Ancak lehine tedbir nafakasına hükmedilebilir, müşterek çocuğun velayeti kendisine bırakılabilir.

Hayata kast sebebiyle boşanma hâlinde yasal mal rejimi olan edinilmiş mallara katılma rejimi açısından da sonuçlar doğmaktadır. Zira hâkim, kusurlu eşin artık değerdeki pay oranının hakkaniyete uygun olarak azaltılmasına veya kaldırılmasına karar verebilir.

Hayata kast sebebiyle boşanma hâlinde yasal mal rejimi olan edinilmiş mallara katılma rejimi açısından da sonuçlar doğmaktadır. Zira hâkim, kusurlu eşin artık değerdeki pay oranının hakkaniyete uygun olarak azaltılmasına veya kaldırılmasına karar verebilir.


“Dava, özel sebebe (TMK m.162) dayanmaktadır. Kanunda yer alan özel boşanma sebeplerinden biriyle açılmış bir boşanma davasında, bu özel sebebin yanında davacının da boşanmayı gerektirecek ağırlıkta bir kusuru ispatlanmış olsa bile, bu dava konusu yapılmamış ise artık bu husus, özel sebebe dayalı boşanma kararı verilmesinde ve sonuçlarında dikkate alınamaz. Somut olayda davalının eyleminin Türk Medeni Kanunu’nun 162. maddesinde yer alan boşanma sebebini oluşturduğunda duraksama yoktur. Özel boşanma sebebi ispatlanmıştır. Bu bakımdan, artık davalının dayanılan boşanma sebebini çürütmek amacıyla değil de, "davacının da kusurlu olduğunu" ispat etmeye yönelik gösterdiği deliller ve davacının kusuru dikkate alınmaz. Diğer bir ifade ile özel boşanma sebebine dayalı boşanma davalarında evlilik birliğinin temelinden sarsılması sebebiyle boşanma davalarında olduğu gibi davacının kusurlu davranışlarının dikkate alınması suretiyle kusur kıyaslaması yapılamaz. O halde, somut olayda özel boşanma sebebiyle boşanmaya karar verildiğine göre davalı kadının tamamen kusurlu olduğunun kabulü gerekir. Mahkemece, bu husus nazara alınmadan, davacı erkeğe kusur izafe edilmesi ve bunun sonucu olarak davalı kadın yararına yoksulluk nafakası takdiri ile davacı erkeğin maddi ve manevi tazminat taleplerinin reddi doğru olmamıştır. ( T.C. Yargıtay 2.HUKUK DAİRESİ Esas:2015-21837 Karar:2015-22749 Karar Tarihi:01.12.2015)

“...Yasa maddesinin kanunda düzenlendiği yer ve kenar başlığından açıkça anlaşılacağı gibi, zina ve hayata kast nedeniyle boşanma kararının eşin alacak talebine etkisi, edinilmiş mallara katılma rejimine (TMK mad. 218-241) özgü ve sadece artık değere katılma alacağı (TMK m. 236) için söz konusudur. Bir başka anlatımla, mal ayrılığı rejimindeki katkı payı alacağı ve edinilmiş mallara katılma rejimindeki değer artış payı alacağı (TMK mad. 227) için, TMK’nin 236/2. maddesi uygulama alanı bulmaz.” (Yargıtay 8. HD 2016/19287 esas 2019/5440 karar 23.05.2019 tarihli)


Tam burada artık değer açısından tuhaf olarak nitelendirilebilecek bir durumdan bahsedelim. Artık değer açısından eşini öldürenin payının azaltılması yahut ortadan kaldırılmasının mümkün olmamasına rağmen hayata kast durumunda gündeme gelmesi kanuni bir boşluktur. Ömer Uğur GENÇCAN’da bu konuda şu ifadelere yer vermektedir: “Kanun koyucunun eşini öldürenin hâkim tarafından artık değerdeki pay oranının hakkaniyete uygun olarak azaltılmasına veya kaldırılmasına karar verilememesini içine sindirebilirken hayata kast sebebiyle boşanma hâlinde hâkim tarafından kusurlu eşin artık değerdeki pay oranının hakkaniyete uygun olarak azaltılmasına veya kaldırılmasına karar verebileceğini istemesi çok tuhaftır. Kanun koyucu adeta "Katılma alacağını istiyorsan öldürme işini yarım bırakma!" diye söylemektedir.” (bkz: Gençcan, Boşanma Hukuku, 10. Baskı)


İncelememize son verirken son olarak miras hukuku açısından da doğan sonuçlara bakalım. TMK m. 578’e göre Miras bırakanı kasten ve hukuka aykırı olarak öldüren veya öldürme-ye teşebbüs edenler mirasçı olamaz, ölüme bağlı tasarrufla da herhangi bir hak edinemezler.

Güncel İçtihatlar

Yayınlanan son makaleler

VAROL AVUKATLIK

Buildable Twitter UI Outlined Location Pin Icon
Mail Line Circle Icon

av.sevalvarol@gmail.com

contact me line

+90 544 415 40 89

LinkedIn Logo 蓝白领英社交媒体
Simple Instagram Icon
Simple Facebook Icon